Türkiye’de ki üniversite eğitiminiz sonrasında yüksek lisans eğitiminize İngiltere’de neden devam etmek istediniz? Türkiye’de ki okulların karşılayamadığı fakat İngiltere’deki okullardan alabildiğiniz birikimler neler oldu?
Ben eğitimin İngiltere’de harika olduğunu düşünenlerden değildim nitekim kendi okulumdan edindiğim deneyimim de bu öngörümü doğrular nitelikte oldu. Fakat okuldaki eğitimin yanında Londra’nın kozmopolit yapısı içerisinde insanlardan çok şey öğrendim. Yurtdışında okumak demek değil aslında yurtdışında yaşamak demeliyiz. Yaşamak dediğimde bir sürü şeyi içine alıyor, karma bir öğrenme başlıyor. Ben bunun taraftarıyım. O yüzden bazen arkadaşlar en iyi okulları istiyor yurtdışında fakat aslında orada önemli olan yurtdışında idare edebilmek, yani yaşamak. Bu çok önemli bence.
London School of Economics , University of London ‘da “Political Economy” bölümünü seçme nedenleriniz?
Açıkçası ben de yukarıda belirttiğim nedenlerle seçtim. Londra olsun aman iyi okul olsun diye. Fakat sonra kafamızdaki büyüttüğümüz kadar harika yerler olmadığını gördüm. Ben yine de memnunum okulumdan biraz şirket haline gelse de Londra’nın merkezinde yer alması hele çok güzel. Hemen yürüyorsunuz istediğiniz yere. Political Economy ise tamamen benim kendi ilgi alanlarımdan kaynaklandı. Baktım Ekonomi okulu madem burası olsun dedim. Şimdi düşünüyorum da belki biraz daha farklı bir yol izleyebilirdim. Ama sanıyorum bu hep oluyor böyle. Geçmişi tekrar tekrar kurgulamak istiyoruz. Belki de yine fırsat verseler aynı şeyleri de yapabilirim.
Yurtdışına gitmeden önce hayalleriniz, beklentileriniz ile gittikten sonra yaşadıklarınız arasında fark var mıydı, nasıldı? Beklentileriniz karşılandı mı?
Beklentim çok vardı. Mesela LSE mezunu olarak hemen iş bulabileceğimi sandım ama artık böyle şeyler masallarda kaldı tabiki. Ne mezunu olduğunuza değil ne yapabildiğinize bakıyorlar. Fakat beklemediğim ama kazandığım şeyler de oldu mesela kendi fikirlerim ve düşüncelerim çok yerel kaldı, demek istediğim Türkiye’de olağan karşıladığım şeyleri şimdi karşılamamaya başladım ya da tam tersi. Bu daha çok düşünsel anlamda oldu. Yurtdışındaki en güzel şey karışmak, insanın kafasının karışması.
Londra’da ve/veya üniversitenizde bir gününüzü bize anlatır mısınız? Şehrin olanakları, öğrenci kulüpleri, konaklamanız size uygun muydu ve gelecek olan öğrencilere önerileriniz ne olacaktır?
Konaklamada ben çok zorlanmıştım. Tabi İngiltere’de amca, dayı, yenge yardımları yok. Kurallar net ve uygulanan türden. Ben odamı beğenmedim çıkıyorum dediğiniz zaman vay halinize. Bürokrasi, kurallar, cezalar yakanızı bırakmaz. Fakat böyle olunca da siz de kendinize çeki düzen veriyorsunuz. Ben çok zorlandım çünkü Türkiye’de çok alışmışım “abi yap bir babalık” demeye. Benim yeni gelenlere tavsiyem hemen korkup yurda akın etmesinler, ev tutmak çok korkunç değil hatta sizi daha özgür kıldığını söylemek isterim. Kulüpler LSE’de beş para etmez! İnsanlar “idare ediyorlar” kulüpleri o kadar... Ben Boğaziçi’ndeki kadar zengin bir ortam ile karşılaşmadım. Ama Londra çok canlı istediğiniz alanda bir “society” bulabiliyorsunuz. Okuldan dışarı çıkmak lazım. Bu da aslında avantaja çevrilebilir.
Mezuniyet sonrası okulunuzdan veya bölümünüzden mezun olmanın faydalarının ne olduğunu düşünüyorsunuz? Yüksek lisans eğitiminizi tamamladıktan sonra yine LSE de doktora eğitimine devam etme sebebiniz ve kariyer hedeflerinizden bahseder misiniz?
Evet ben bu soruyu soruyorum sürekli kendime ama artık boşverdim. Tabi önceki seçimler sonrakileri kısıtlıyor ve bazı kararları mümkün kılıyor. Benim biraz öyle oldu. Bir de ben bölümümü değiştirdim ve yeni çalışma alanımı çok sevdim. LSE deyip geçmemek lazım önemli olan hangi bölümlerde çalışacağın bir de tabiki. Kariyer hedefim doktorayı bitirdikten sonra akademisyen olmak. Çok bir beklentim yok. Böyle deniz kenarında bir evim olsun okula ders anlatmaya gideyim filan. Gençlere de böyle kötü örnek olmak istemiyorum ama akademi dünyası da özel sektörden farksız. O yüzden büyük kararlar vermek yerine, belki olanakları iyi tespit etmek ve zamanına göre karar vermek daha mantıklı olabilir. Dünya değişiyor ama insan da değişiyor. Belki edebiyat yazarım hiç belli olmaz.
Türkiye ve İngiltere eğitim sistemini karşılaştırdığınızda size göre farkları, avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Türkiye’de eğitim sistemi iyi organize edilmiyor bence. İngiltere’de bir şeyi yapmadan önce onun hangi süreçlerden geçeceği, geçmezse ne olacağı bellidir. Biz de sanki bir başıbuyrukluk var ama bu benim algım tabiki. Bir de biz de konuşma pek yoktur. 3-5 kişi tartışır diğerleri de sınava kadar dersleri idare ederdi burada ben mesela o idare etme olayını yapamadım. Boğaziçi’nde yapardım evet. Çünkü sınıflar 10-12 kişilik hoca soruyor senin fikrin ne diye. Ben ne bileyim fikrimi daha önce soran olmadı ki hiç. Neyse bir iki utanç verici durumla karşılaştıktan sonra ders için de sınav gibi hazırlanmaya başladım. Yani sırf utanç duruma düşmemek için. Hoca sormasaydı ben hala ne fikrim var belki anlamayacaktım. Keşke bu durum bizim eğitim sisteminde de olsaydı başından beri. Orada kalkıp da kardeşim “sukut altındır” bizim kültür böyledir diyemiyorsun. Dersin aslında da ancak antropoloji bölümünde sanıyorum tutar.
Son olarak Edcon un bu süreçte size nasıl bir faydası oldu?
EDCON başından beri sürecin bir parçasıydı benim için. EDCON’a bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine 3-4 sene öncesinde gitmiştim. Açıkça söylemek istiyorum her işime koştular, yazışmalar yapıldı, telefonlar açıldı, formlar dolduruldu, bitmedi vize başvurumla uğraştılar, ben sanıyorum sadece EDCON danışmanlarıyla bana uygun bir okul bulmada yardım ettim onlara. Daha güzel olan şey aramızdaki bitmeyen diyalog tabiki. Ben Seral Hanım ile yapmıştım başvurularımı. Başvuru yapmakla bitmiyor tabiki her şey. Konaklama, yaşam, vize, uçak biletleri, yani hayatla ilgili her şeyi düşünüyorlar. Bu çok önemli çünkü tanıdığınız yoksa yandınız! Hala bir sorun olsa kendisine yazarım. EDCON bir aile gibiydi benim için ve ben de parçası olmaktan çok mutluyum.